23 Eyl 2024

Prof. Doğan Kuban’ın Anısına…

İTÜ Ailesi olarak, mimarlık ve şehircilik tarihi alanındaki bilimsel katkılarıyla tanınan merhum öğretim üyemiz Prof. Doğan Kuban’ı vefatının 3. yılında saygıyla anıyoruz.

Haber: İTÜ Medya ve İletişim Ofisi

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) olarak, mimarlık ve şehircilik tarihi alanındaki derin bilgi birikimi ve bilimsel katkılarıyla tanınan merhum öğretim üyemiz Prof. Doğan Kuban’ı vefatının üçüncü yılında saygıyla anıyoruz. İTÜ Mezunlarla İletişim Ofisi tarafından öğretim üyemizin aramızdan ayrılışından bir süre önce gerçekleştirilmiş olan söyleşimizi, Prof. Doğan Kuban anısına yayımlıyoruz:

İstanbul Teknik Üniversitesi ile nasıl tanıştınız?

Ben 1943’te üniversiteye girdim. O zaman Türkiye’de üç tane yüksek okul vardı. Ben geldiğim zaman İTÜ, yani o zamanki adıyla Yüksek Mühendis Mektebi, imtihan yapan tek yüksek okuldu. Aynı zamanda Türkiye’nin en zor okuluydu. Türkiye’nin liselerinde matematik dalından mezun olan ne kadar akıllı, kabiliyeti insan varsa bu okulun imtihanına girerdi, kazanırsa da yüksek mühendisliğe doğru giden bir yolculuğa başlardı. Yüksek Mühendis Mektebi’ni, yani İTÜ’yü kazanıp arı rozetini takanlar, Beyoğlu’nda kral gibi dolaşırdı “Ben, İTÜ’yü kazandım” diye...

Liseyi yeni bitirdiğim zamanlarda, Emin Onat bir gün İstanbul’a gelmişti. Kendisi, annemin yakın bir akrabasıydı. Bir gün bana, “Şimdi sen mezun oldun da nereye gidiyorsun bakalım?” diye sordu. Yüksek Mühendis Mektebi’ne gideceğimi söyleyince “Aferin” diyerek, hangi alanı tercih edeceğimi sordu. Kendisine gemi mühendisi olmak istediğimi söyledim, fakat yıl 1943’tü ve o zaman ülkemizde gemi inşaatı pek yapılmıyordu. O da bana, mimar olmamı tavsiye etti. Ben de mimar oldum. 

Mezun olduğum zaman, Mimarlık Tarihi Kürsüsüne girmek istedim. Bilmediğim bir alandı, ama tarih ve felsefeye ilgim vardı ve bu alanlarda çok okurdum. Emin Onat Bey’e sordum, Mimarlık Tarihi Kürsüsüne girmek istediğimi söylediğimde, “Verzone’yle git konuş, bakalım ne diyecek,” dedi. Ord. Prof. Paolo Verzone o dönem Torino’dan yeni gelmişti, Ortaçağ uzmanıydı. Yaz tatilinde Verzone ile görüştüm. O da Barok dekorasyonlu camiler ve çeşmeler üzerine bir çalışma yapmamı söyledi. Daha önce böyle bir araştırma yapmamıştım. Fotoğraf çekmem lazımdı ama fotoğraf çekmesini de bilmiyordum. Fotoğraf çekmeye meraklı bir amcam vardı. Üç ay boyunca onunla dolaştım. Ardından Barok mimari üzerine bir metin hazırladım. Aynı zamanda doktora tezim oldu. Tabii o zaman “doktora tezi” denilmiyordu.

Çalışmamı tamamlayıp hocama gösterdim. Tezimi inceledi ve “Asistanım olun” dedi. Kendisinin arkeolog olan bir yardımcısı vardı. Onunla beraber 3-4 sene çalıştık. 1954’te o tezi yazdım, 1956’da doçentlik tezimi verdim. 1965’te ise profesörlük tezimi verdim. Amerika’ya; Michigan’a gittim, bir sene sonra Harvard’tan burs aldım. Dumbarton Oaks’a geldim, Dumbarton Oaks dünyanın en ünlü Bizans enstitüsü… Profesörlük tezimi orada yazdım ve sonra da Türkiye’ye geldim.

Yurtdışında kalmayı düşündünüz mü?

Hiç… Bana her zaman teklif ettiler ama ben yurtdışında kalmadım. Çünkü vatan yara alır. Cumhuriyetçiyim, Türkiye’ye aitim. MIT’de hocaydım, var mı daha büyüğü? Hem de Aga Khan İslam Mimarisi Kürsüsünün profesörüydüm. Yine de kalktım, 1980 yılında Türkiye’ye geldim. Döndüğümde, Kalenderhane Camii’nin restorasyonunu ve kazısını yaptık. Dolayısıyla ben de Bizans ve İstanbul uzmanı oldum.

Çok okuyan ve çok yazı yazan bir adamım. Kaleme aldığım 40 tane kitap var. Makalelerden bahsetmiyorum bile. Hâlâ da yazıyorum işte. Böyle bir tabiatım var, ne yapalım. Amerika’da bulunmak çok yaradı tabii. Çünkü Michigan Üniversitesi’nde ve Minnesota Üniversitesi’nde hocalık yaptım. Dumbarton Oaks, dünyanın en büyük Bizans enstitüsüdür, aynı zamanda dünyanın en büyük çevre ve bahçe enstitüsüdür. Ben orada yatılıydım, ailemle beraberdim. Dolayısıyla dünyanın en büyük sanat tarihçileriyle, İslamcılarıyla, Bizantinistikleriyle ahbap oldum zaten..

Sonrasında da İstanbul kitapları yazmaya başladım. İstanbul tarihim var, Bizans ve İstanbul’u odağına alan çalışmalarım var. Yeni profesör olduğum zaman, Teknik Üniversite bana çok yardım etmişti. Yurtdışında duramadım, yine geldim buraya. İTÜ’den başka bir yere gidemezdim zaten. Sadece bizim yaşımızdaki adamlar İTÜ’yü kurmadılar, yani ben kurucu değilim, Emin Onat gibi benden bir kuşak önceki isimleri de anmak gerekir. Ama biz yaptık. Dersleri biz kurduk. Teknik Üniversite’nin Mimarlık Fakültesi’nin ilk programını da ben yaptım. Yani biz o zaman harıl harıl Türkiye için çalışıyorduk. Amerika’ya gitmek gibi bir hevesimiz yoktu.

Derslerim meşhurdu. Karikatür gibi, tiyatro oynar gibi ders anlatırım. Dolayısıyla derslerim, öbür derslere benzemezdi. Ama öğrencilerim epey zorluk çekmişlerdir. Çünkü derste onlara “Kitap açık imtihan mı yapalım yoksa kitaplar kapalı mı, istediğinizi seçin” derdim ve onlar “Efendim, kapalı istiyoruz” derlerdi. Neden? Çünkü açık olduğu zaman öyle zor sorular soruyordum ki işin içinden çıkamıyorlardı. Bir de tabii bütün öğrencilere, hemen hemen Anadolu’nun her tarafını dolaştırırdım. Otobüse bindik mi otuz kişi, kırk kişi giderdik.

Söyleşiyi izlemek için tıklayınız.

İTÜ Ayazağa Kampüsü

Rektörlük Binası Maslak-Sarıyer / İstanbul

İTÜ Ayazağa Kampüsü Telefon

0212 285 30 30 (40 Hat)

İTÜ Ayazağa Kampüsü Fax

0212 285 29 10

İTÜ