19 Mar 2025
Ekstrem Doğa Olayları Çakıştığında: 6 Şubat Depremlerinden Sonra Atmosferik Bir Nehrin Şiddetlendirdiği Tehlike Zinciri
İTÜ’den araştırmacıların öncülüğündeki bilimsel çalışma, çoklu ve karmaşık bir afet zincirini irdelerken atmosferik nehirlerin depremden sonra gerçekleşen ikincil afetlere yol açarak ya da olumsuz etkilerini artırarak büyük bir etkiye sahip olduğunu ilk kez ortaya koydu. Çalışma, Nature Communications Earth & Environment dergisinde yayımlandı.
Haber: İTÜ Medya ve İletişim Ofisi
İstanbul Teknik Üniversitesinden (İTÜ) bir grup bilim insanının liderlik ettiği atmosferik nehir ve post-sismik heyelan ilişkisini çoklu afet yönetimi perspektifinden irdeleyen çalışma geçtiğimiz günlerde Nature Communications Earth & Environment’da yayımlandı. Çalışmada, 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinden etkilenen bölgede depremlerin tetiklediği heyelanlar akabinde bölgeyi etkisi altına alan kuvvetli bir atmosferik nehrin heyelanların sayı ve etkilerini artırması sonucu gerçekleşen ikincil ve hatta üçüncül olarak nitelendirilebilecek ardışık afetlerin kurtarma çalışmalarına olan etkileri detaylı olarak inceleniyor.
İklim değişimi ile birlikte giderek daha yoğun ve şiddetli gözlemlenen bu tarz birbirini tetikleme potansiyeline sahip birleşik afetlere müdahalenin efektif olabilmesi için hangi faktörlerin afet yönetiminde önceleklendirilmeleri gerektiği de çalışmanın değindiği konular arasında.
Afetlerle mücadelede sürekli ve açık gözlem verisinin büyük önemi
Çalışmayı yürüten İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsünden Prof. Tolga Görüm’ün uzmanlık alanı depremlerin tetiklediği heyelanlar. Prof. Görüm, araştırmaları kapsamında ilk defa bir atmosferik nehir olayının deprem sonrası gerçekleşen heyelanların sayılarına, ve bu heyelanların tiplerinin peşisıra gelen olay(lar) yüzünden evrilerek, form değiştirmesine, bu bütünleşik sürecin de meydana gelen yıkım üzerinde etkisinin bu derece büyük olduğuna şahit olduklarını belirtiyor.
İçinde bulunduğumuz insan kaynaklı iklim değişikliği sürecinde bu tarz çoklu afetlerin sayılarında bir artış olacağına da dikkat çeken Görüm: “Belirsizliğin yüksek olduğu bir döneme giriyoruz. Tasarladığımız modeller bu belirsizliği bir kapasitede çözümleyebiliyor ancak dinamik sistemlerle karşı karşıyayız ve tetikleme mekanizmaları karmaşıklaştıkça modellerimiz de sınırlı kalıyor. Bu zorluğun üstesinden gelebilmemiz ve riski, afet meydana gelmeden önce öngörebilmemiz için sürekli ve açık gözlem verisi çok büyük önem kazanıyor. Elimizde araştırmalarımızda kullanabileceğimiz ne kadar uzun süreli ve güvenilir, aynı zamanda çözünürlüğü yerel ölçeği yansıtabilecek kapasitede veri olursa, belirsizlikleri modellerimize yansıtmak ve çözümlemek de o kadar mümkün oluyor.”
Geçiçi yardım merkezleri ve çadır kentlerinin doğru yerlere kurulmasını sağlayacak bir planlamanın anahtarı
Çalışma, 2011 Tohoku deprem ve tsunami sonrası Fukuşima nükleer santralindeki sızıntı, ya da 2015’de Nepal’de gerçekleşen depremin tetiklediği heyelanların bölgeyi etkisi altına alan muson yağmurları ile birlikte sayılarının ve etki alanlarının artması gibi birleşik ve ardışık afetlerin karmaşık doğasından dolayı detaylı çalışılmasının zorluğunun altı çiziyor. Bununla birlikte 11 ili etkileyen 6 Şubat depremlerinin 36. gününde kuvvetli bir atmosferik nehir sonrası yaşanan yoğun yağışların, deprem kaynaklı stabilitesi bozulan yamaçlarda heyelan sayısı ve etkisinin artması üzerine başlayan çalışmadan çıkan sonuçların da özellikle afet sonrası planlamada, örneğin geçici yardım merkezlerinin kurulacağı bölgeler, ya da afetten etkilenen insanları barındıracak çadır kentlerin yerlerinin belirlenmesinin olabilecek tüm senaryolar ışığında planlanması gerektiğinin de altını çiziyor.
Kızıldeniz’den beslenen yüksek enerjili atmosferik nehirlere daha fazla odaklanmak gerekli
Makalenin yazarlarından Prof. Ömer Lütfi Şen, yüksek enerjili atmosferik nehirlerin tehlike oluşturma potansiyellerinin hali hazırda yeni ve araştırmaya açık bir konu olduğunu belirtirken, bu konu üzerinde çalışan uzmanlardan ve makalenin yazarları arasında olan Şili Valpariso Üniversitesi’nden Doç. Deniz Bozkurt da son yıllarda atmosferik nehir kaynaklı ekstrem yağışların sayılarında özellikle Ortadoğu ve kuzey Mezopotamya’da artış olduğunu belirtiyor. Bununla birlikte her iki iklim bilimci de bu sistemlerin, özellikle Kızıldeniz’den beslenerek Zagros ve Toros dağlarındaki yağışa etkilerini odak alan çalışmaların henüz az olduğu konusunda hemfikir. Makalede bilim insanları ayrıca atmosferik nehir konusu üzerinde dünyada artan sayıda araştırmalar olduğunu, ancak özellikle Yakın Doğu ve Akdeniz bölgelerinde bu araştırmaların henüz yeterli sayıda yapılmadığını da belirtiyorlar. Dolayısıyla hem genel olarak çoklu ve karmaşık bir afet zincirini irdelemesi, hem de özellikle atmosferik nehirlerin depremin ardından gerçekleşen ikincil afetlere neden olması ya da etkilerinin artmasına katkı sağlaması açısından bu çalışma bir ilk niteliğinde.
Söz konusu çalışmada, 6 Şubat depremlerinin ardından gerçekleşen moloz akmaları, heyelanlar gibi kütle hareketlerinden sonra özellikle nehir yataklarında meydana gelen yığılmaların hâlihazırda nehir yatakları civarında suyun blokajları aşamadığı yerlerde sel baskınlarının göründüğünü, ve bu durumun 36 gün boyunca bölgede gerçekleşen yağış ve artan sıcaklıklarla birlikte kar erimesiyle de birleşerek hâlihazırda önemli bir tehdit oluşturduğunu detaylandırıyor. Buna ek olarak depremden 36 gün sonra oluşan atmosferik nehrin getirdiği ekstrem yağışların da, zaten kırılgan olan bölgeyi ikincil bir afetle karşı karşıya bıraktığını, ve bunun hem afet yönetimini zorlaştırması, hem de can kaybını artıran bir faktör olması açısından değerlendiriyor.
Acil durum müdahale mekanizmaları kritik önemde
Aynı zamanda AFAD yönetim kurulunda da aktif görev alan Prof. Görüm’e göre Türkiye’de, ülkenin içinde bulunduğu bölge dinamiklerinin iyi çözümlenebildiği ve risklerin etkin bir şekilde bilimsel olarak değerlendirildiği acil durum müdahale mekanizmalarının, gelecekte frekans ve şiddetlerinin artacağı bilim insanlarınca öngörülen kompleks tehlikelerin öngörülmesi ve müdahale yaklaşımlarının güncellenmesi ile güçlendirilmesi kritik önem taşıyor. Bu tarz ardışık ve çoklu afetlere müdahalenin çok yönlü bir yaklaşımı gerektirdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Tolga Görüm, bölge nezdinde bulunan tüm tehlikelerin önceden belirlenerek önlemlerin bu farkındalık kullanılarak alınmasının önemine dikkat çekiyor (Örneğin güvenli alanların belirlenmesi, temiz içme suyu kaynaklarının korunması, gıdaya ve acil yardım ve sağlık ekipmanlarına erişiminin sürekliliğinin sağlanması gibi): “Stabilitesini yitirmiş, duraysız yamaçların daha önceden bilimsel yöntemlerle tespit edilmesi mümkün. Biz bununun tespitini etkin bir şekilde yapabiliyoruz. Dolayısıyla, afet sonrası alana kurtarma ekipleri ile birlikte intikal edecek konusunda uzman bilim insanlarının hızlıca yapacağı gözlem ve analizlerle kritik alanların tespiti ve güvenli alanların oluşturulması efektif bir şekilde sağlanabilir. Bu halihâzırda belirli bir kapasitede yapılıyor, ancak bilimin afet yönetimine tamamıyla entegre edilmesi olası ikincil tehlikelere karşı hazırlıklı olmamızı ve can kayıplarını en aza indirecek yaklaşımları benimsememizi sağlayacaktır.”
Makalye ulaşmak için tıklayınız: The 2023 Türkiye-Syria earthquake disaster was exacerbated by an atmospheric river | Communications Earth & Environment
Haritalar 6 Şubat depreminin tetiklediği heyelanları ve atmosferik nehrin sebep olduğu ekstrem yağışları göstermektedir. Saha fotoğrafları da Tut, Adıyaman’da depremin tetiklediği heyelanın atmosferik nehrin etkisiyle tekrar aktifleşmesini göstermektedir. Görseller makale yazarlarının izniyle kullanılmıştır.
Adıyaman Tut'ta moloz akmaları:
Çelikhan'da moloz akması:
Karanlıkdere Kilise mevkiinde depremlerin ve atmosferik nehrin etkisinden sonra:
Karanlıkdere'de yer alan bir HES'in depremlerden sonra ve atmosferik nehir etkisinden sonraki görünümü: